-
1 taş çekmek
точи́ть на точи́льном ка́мне -
2 taş
ка́мень (м)* * *1.1) ка́меньtaşa tutmak — забросать камня́ми
2) (тж. değerli / kıymetli taş) драгоце́нный ка́меньbu küpenin taşları o kadar temiz değil — ка́мни э́тих серёжек не о́чень чи́стые
3) ша́шка ( в игре в шашки), фи́шка ( в домино)taş sürmek — сде́лать ход ( при игре в шашки)
4) мед. ка́меньböbrek taşları — ка́мни в по́чках
5) геол. го́рная поро́даAnkara taşı — андези́т
kayagan taş — сла́нец
6) столб из ка́мня2.kilometre taşı — придоро́жный киломе́тр; пике́т
ка́менныйtaş köprü — ка́менный мост
taş merdiven — ка́менная ле́стница
••taş attın da kolun mu yoruldu? — погов. бро́сил всего́-на́всего ка́мешек, и что же рука́ уста́ла? (о приобретённых без лишних усилий доходах, прибыли)
taş yağar kıyamet koparken — погов. лихоле́тье, стра́шные времена́
taşı sıksa suyunu çıkarır — посл. е́сли он жмёт ка́мень - вода́ течёт ( о физически сильном человеке)
- taş çatlasataş yerinde ağırdır — погов. ка́ждый ка́мень на своём ме́сте ва́жен
- bana bu Zehra'nın ettiği iyiliği
- taş çatlasa ödeyemem
- taş çekmek
- taş çıkartmak
- taşı gediğine koymak
- taş gibi
- ben olduğum yerde taş gibi donup kaldım
- taş kesilmek
- taş koymak
- taşı ölçeyim
- taş taş üstünde bırakmamak -
3 ayak
нога́ (ж) но́жка (ж) стопа́ (ж)* * *озвонч. -ğı1) нога́, но́ги; ла́па ( животного) ла́пка ( насекомого)ayak ayak üstüne atmak — положи́ть но́гу на́ ногу
ayağını çıkarmak — разува́ться, снять о́бувь
ayağını giymek — обува́ться, наде́ть о́бувь
ayağına [iyi] oturmak — прийти́сь по ноге / впо́ру
ayağı[nı] vurmak — натере́ть но́гу
arka ayak — за́дняя нога́
ön ayak — пере́дняя нога́
yalın ayak — босико́м
2) но́жка; подпо́рка, опо́ра, сто́йка, сва́я3) прито́к реки́4) водоотво́дный кана́л; рука́в, свя́зыва́ющий два водоёма5) шагayak sesi — зву́ки шагов
ayak uydurmak / değiştirmek — идти́ в но́гу, взять но́гу
6) ступе́нькаotuz ayak merdiven — ле́стница в три́дцать ступе́нек
7) уст. фут, каде́м (мера длины, = 30,5 см)8) ри́фма ( в фольклоре)••ayağı kayana yol gösteren çok olur — посл. когда́ челове́к упадёт, тогда́ ему́ начина́ют пока́зывать доро́гу, по кото́рой он до́лжен был идти́; вся́кая по́мощь нужна́ во́время
ayağına sıcak su mu, soğuk su mu dökelim? — погов. что ска́жешь - тебя́ казни́ть или поми́ловать? (говорится человеку, который редко заходит)
ayağının bastığı yerde ot bitmiyor — погов. у него́ под нога́ми земля́ гори́т
ayağını yorganına göre uzatmak — погов. по одёжке протя́гивай но́жки
- ayakta- ayaktan
- ayağını alamamak
- ayağı alışmak
- ayağının altına almak
- ayaklar altına almak
- ayağının altına karpuz kabuğu koymak
- ayağının altında
- ayak altında dolaşmak
- ayakların altında dolaşmak
- ayak atmak
- ayak atmamak
- ayak bağı
- ayağının bağını çözmek
- ayağını bağlamak
- ayağına bağ vurmak
- ayak basmak
- ayak basmamak
- ayağına çabuk
- ayağına çağırmak
- ayağını çekmek
- ayağını denk almak
- ayağını denk basmak
- ayak diremek
- ayak divanı
- ayağına dolaşmak
- ayağına dolanmak
- ayağı düşmek
- ayağına düşmek
- ayağı düze basmak
- ayağına geçirmek
- ayağına gelmek
- ayakları geri geri gitmek
- ayağına getirmek
- ayağına gitmek
- ayağı ile gelmek
- kendi ayak ile gelmek
- ayağına ip takmak
- ayak işi
- ayağına kadar gelmek
- ayağa kaldırmak
- ayağa kalkmak
- ayağına kapanmak
- ayağına iniyor
- ayaklarına kara su iniyor
- ayağını kaydırmak
- ayağını kesmek
- ayak kirası
- ayağının pabucunu başına giymek
- ayağının pabuçu olamamak
- ayağına sıkı
- ayağı suya ermek
- ayak sürtmek
- ayağı şaşmak
- ayağına taş değmek
- ayağı taşa dokunmak
- ayağının tozuyla
- ayağının tozu üstünde
- ayakta tutmak
- ayaklarının ucuna basarak
- ayağı uğurlu
- ayağı üzenğide
- ayağı yere değmemek
- ayakları yere değmemek
- ayağı yerden kesilmek
- bir ayağı çukurda
- bir ayağı öbür dünyada -
4 kalem
ру́чка (ж)* * *1) ру́чка; каранда́шkalem açmak — чини́ть каранда́ш
kalem kâğıt — пи́сьменные канцеля́рские принадле́жности
dolma kalem — автору́чка
kurşun kalem — каранда́ш
kamış kalemi — тростнико́вое перо́
taş kalem — гри́фель
tüy kalemi — гуси́ное перо́
2) резе́ц, долото́3) ки́сточка, то́нкая кисть ( для краски)4) канцеля́рия, бюро́kalem arkadaşı — сослужи́вец, колле́га
kalem odası — канцеля́рия, помеще́ние канцеля́рии
5) письмо́, слог, стильkaleme almak — написа́ть, изложи́в в пи́сьменном ви́де
kaleminden — из-под пера́ ( выйти)
kaleme gelmemek — не поддава́ться описа́нию
kalem gezdirmek — де́лать исправле́ния ( в написанном тексте)
kaleminden kan damlamak — писа́ть проникнове́нно, писа́ть от всего́ се́рдца
kalemi olmak — владе́ть перо́м
kalem oynatmak — а) написа́ть; б) пройти́сь карандашо́м, исправля́ть [текст]
kalem yürütmek — писа́ть, попи́сывать
kuvvetli kalemi var — он превосхо́дно владе́ет перо́м
6) перен. писа́тельedebiyatımızın usta kalemlerinden — оди́н из лу́чших писа́телей в на́шей литерату́ре
7) черено́к8) сорт, видbeş kalem ilâç — пять ви́дов лека́рства; пять разли́чных лека́рств
üç kalem erzak — три ви́да проду́ктов
••- kaleme gelir
- kaleme sarılmak
- kalemiyle yaşamak
См. также в других словарях:
taş — is. 1) Kimyasal veya fiziksel durumu değişiklikler gösteren, rengini içindeki maden, tuz ve oksitlerden alan sert ve katı madde Kireç taşı. Oltu taşı. 2) sf. Bu maddeden yapılmış, bu maddeden oluşmuş 3) Bazı yerlerde ve işlerde kullanılmak için… … Çağatay Osmanlı Sözlük
ayak — is., ğı, anat. 1) Bacakların bilekten aşağıda bulunan ve yere basan bölümü 2) Bacak 3) Birtakım şeylerin yerden yüksekçe durmasını sağlayan dayak, destek veya bunlardan her biri İskemlenin bir ayağı kırık. Bu köprünün dört ayağı var. 4) Vücudun… … Çağatay Osmanlı Sözlük
kaldırmak — i 1) Bulunduğu yerden almak Örtüyü masanın üzerinden kaldır. 2) Yukarı doğru hareket ettirmek Gözlerini yüzüme kaldırdı. İkimiz de mavi mavi baktık. S. F. Abasıyanık 3) Yükseltmek Duvarı bir metre daha kaldırmalı. 4) nsz Ürün toplamak, taşımak… … Çağatay Osmanlı Sözlük
üst — is. 1) Bir şeyin yukarı, göğe doğru olan yanı, fevk, alt karşıtı Köyün üst tarafında, saman, taş ve yangın arasında, üstü sazlarla örtülmüş bir kulübenin önünde ateş yanıyor. H. E. Adıvar 2) Bir şeyin görülen yanı, yüzü Bu sefer taşın üstünden… … Çağatay Osmanlı Sözlük
ağır — sf. 1) Tartıda çok çeken, hafif karşıtı Kurşun ağır bir madendir. Taş yerinde ağırdır. 2) Çapı, boyutları büyük Ağır top. Ağır tank. 3) mec. Değeri çok olan, gösterişli Ağır kıyafeti ile muhite uymayan Canan ın yanında, ne kadar rahat ve sadeydi … Çağatay Osmanlı Sözlük
duvar — is., Far. dīvār 1) Bir yapının yanlarını dışa karşı koruyan, iç bölümlerini birbirinden ayıran, taş, tuğla vb. gereçlerden yapılan veya örülen dikey düzlem 2) Bir toprak parçasını sınırlayan taş, tuğla, kerpiçten yapılan engel Karabaş, bostan… … Çağatay Osmanlı Sözlük
yatak — is., ğı 1) Uyuma, dinlenme vb. amaçlarla üzerine veya içine yatılan eşya, döşek Sabahleyin onu aynı güzellikte bulacağım ümidiyle yatağımdan fırladım. R. H. Karay 2) Yün, pamuk, kuş tüyü vb. maddelere kılıf geçirerek yapılan şilte 3) Üzerine… … Çağatay Osmanlı Sözlük
Liste Swadesh Du Turc — Liste Swadesh de 207 mots en français et en turc. Sommaire 1 Présentation 2 Liste 3 Voir aussi 3.1 Bibliographie … Wikipédia en Français
Liste Swadesh du turc — Liste Swadesh de 207 mots en français et en turc. Sommaire 1 Présentation 2 Liste 3 Voir aussi 3.1 Bibliographie … Wikipédia en Français
Liste swadesh du turc — Liste Swadesh de 207 mots en français et en turc. Sommaire 1 Présentation 2 Liste 3 Voir aussi 3.1 Bibliographie … Wikipédia en Français
Turc (liste Swadesh) — Liste Swadesh du turc Liste Swadesh de 207 mots en français et en turc. Sommaire 1 Présentation 2 Liste 3 Voir aussi 3.1 Bibliographie … Wikipédia en Français